İdea Yayınevi / Modern Tin /Aziz Yardımlı
 
eski anasayfa_
online alış-veriş_
 
 
 
Etik

“İdeanın tüm belirlenimlerine hakkını veren modern dünya ...”
— Hegel, Tarih Felsefesi

Etik yaşam Aile, Toplum ve Devlet alanlarını kapsar. Onları oluş sürecinde oldukları düzeye dek kapsar. Etik normların alışkanlığa pıhtılaşması etik gelişim sürecinin askıya alınmasıdır.

Hegel felsefenin işinin var olan ile ilgili olduğunu, var olmayan ile hiçbir ilgisinin olmadığını ileri sürdü. Ve kavramsal bilginin ancak tasarımsal bilgiden, görgül bilgiden türetilebileceğini. Ama Hegel'in çağında realite ve onun tasarımları henüz İdeanın tüm belirlenimlerine tam haklarını vermiş değildi. Halklar henüz Demokrasiyi edimselleştirecek Yurttaşlık bilincine ulaşmış değildi. Kadın henüz tinsel olmaktan çok doğal belirlenimi ile tanınıyor ve Erkek Ailede Reis konumunu sürdürüyordu. Aile, Toplum ve Devlet için bir parça daha gelişme alanı vardı.

Modernleşme ya da Yenileşme süreci Özgülük bilicinin doğmasını gerektirir, çünkü ancak özgür olan kendi özü ile uyum içinde değişebilir. Birey ancak tüm dışsal yetkeyi sorguladığı, kendi ussal özünü gerçek olarak görebildiği zaman serf ya da kul olmaya son verir, çünkü Duyunç ve İstenç kazanmıştır. Özgür İstencin bilinci insanın olabileceği herşey olması için tüm engelin olumsuzlanmasıdır: Moral olarak, estetik olarak ve entellektüel olarak. Modern dönem Dünya Tininin Tarihde yalnızca başkaları arasında bir dönem değil, ama saltık dönem, hiçbir koşulu, hiçbir sınırı, hiçbir engeli olmayan dönemdir, çünkü modern dönem Özgürlük bilincinin doğduğu dönemdir. İnsanlığın eksiksiz gelişiminin önünde bundan böyle hiçbir engel yoktur, çünkü Tinin gelişiminin biricik engeli kendi sonlu biçimlerine takılmak, onu bir son olarak görmektir. İnsanlığın eksiksiz gelişimi kavramı Humanizm kavramının gerçek içeriğidir.

Aile, Toplum ve Devlet, tüm alt belirlenimleri ile birlikte, ilk kez modern dünyada tam edimselleşme sürecine girerler, çünkü Modern Tin Özgürlük Bilincini kavramış olan insanlıktır. Hegel için bilgi ancak bilinecek nesnenin bilincin önünde, deneyim ve olgu dünyasında olması ile olanaklıdır, çünkü kavramsal bilgi tasarımsal bilgiden üretilir. O zaman soru Hegel'in çözümlemesinin nesnesinin, Hegel'in içinde yaşadığı ve düşündüğü realitenin Kavramın kavranmasına olanak verecek düzeye dek gelişmiş olup olmadığıdır. Modern dönemin de gelişmekte olması, bir oluş süreci olması pozitivizmin, fenomenalizmin bilgi üretmesinin olanaksızlığını anlatır, çünkü bu görgül bakış açıları bilgilerini olgulardan ve görüngülerden türetirler. Olgu, görüngü, deneyim dünyası ise sonlu, geçici ve yitici değişim ve akış dünyasıdır. Bilginin kaynağı olamaz. Hegel ne Aileyi, ne Toplumu, ne de Devleti kavramlarına uygun realiteleri içinde görebildi. Aile çözümlemesi bir ölçüde iki yüzyıl önceki Ailenin realitesi ile uyum içinde gelenekseldir; Yurttaş Toplumunu çözümlemesi köylülük tarafından ve dolayısıyla bu sınıfa bağlı gelenek tini tarafından Kavramdan uzaklaştırılır; Devleti çözümlemesi Tinin bütününde politik yeterliği ve olgunluğu, evrensel Özgürlük Bilincini henüz kazanamamış olmasından ötürü Demokrasi kavramında doruklanmaz. Törellik alanının Kavramlarını çağdaş gelişimler temelinde gerçek içeriklerinde düşünmek için bugün Hegel'in zamanında olduğundan daha dolu bir deneyim birikimi vardır. Aile Kavramı Kadın ve Erkeğin eksiksiz tinsel eşitliğini içerdiği zaman onu ideal biçimi içinde düşünmeyi ve açındırmayı olanaksızlaştıran başlıca etmen ortadan kalkar. Toplum her bir bireyin Yurttaşlık Bilincini tam içeriği ile kavraması durumunda hiçbir sınıfsal, bilişsel, estetik ve moral ayrımı dayatmayan ve kabul etmeyen bir yapı kazanır. İstecinin bilincini eksiksiz olarak kazanmış bireylerin Devleti ussal istencin ve herkesin istencinin birliği olarak gerçek İdeasını somutlaştırır, Realite ve İdealite, Olgusallık ve Kavram arasında tam eşitlik kurulmuş olur.

Modern Etik edimselleşmiş Özgürlüktür, onda etik normların kaynağı geleneğin, alışkanlığın sorgulanmayan yetkesi değil, ama özgür İstencin ve Duyuncun kendisidir. Bu Özgürlük zemininde modern Etik ereksel değişim sürecine bütünüyle açıktır. Modern Etik dinginliksiz bir değişim, yenileşme, gelişme sürecidir. Onda nesnel Tin kendini saltık Tin alanına dek geliştirmenin zeminini bulur.

Nesnel Tinin bu son alanında önceki soyut Mülkiyet Hakkının duyunçsuzluğu gibi, ikinci alan olan Ahlakın öznelliği de ortadan kaldırılmış, İstenç özbilinçli edimselliğini kazanmıştır. Törellik soyut Hakın Duyunç tarafından aklanan edimselliğidir. Törel belirlenimler Hakkın moral ussal biçimleridirler, Duyuncun onayını almışlardır. Asyatik kültürde Hak Bire aittir. Onun İstenci saltık yetkedir ve toplumun hiçbir İstenci yoktur çünkü dünyasal Birin altındadır. Helen-Roma tininde İstenç monolitik olmaya son verir, kendi İstençleri ile Bireyler ortaya çıkar. Bölümsel Özgürlük ancak İnsanlığın bütününün özgür ve eşit olduğunun bilinci ile ortadan kalkmaya ve evrensel İstence gelişmeye başlar. Bu gerçek insan doğası üzerine ilk bilincin de doğuşudur. Hıristiyanlık Yahudiliğin bölümsel tanrısının bilincini evrensel Tanrının bilincine yükselterek insanlığı ilkin dışsal-dinsel Duyunç düzleminde eşitler ve özgürleştirir. Kölelik evrensel tek-tanrı düşüncesi ile bağdaşmaz. Realitenin İdealiteye karşılık düşme süreci dışsal-dinsel Duyuncun gerçek içsel Duyunca gelişimi sürecidir. İnsanın moral yetkeyi kendi duyuncunda geliştime süreci özgürlüğün özgürlük yoluyla gelişmesi sürecidir.

Etik Aile, Toplum ve Devlet alanlarında özgür bireysel ilişkileri belirleyen bir kurallar, düzenlemeler, yasalar dizgesidir ki, onlarda birey özsel olarak kendi ussal istencinin belirlenimlerini bulur, çünkü kendisi onlar olarak yetiştirilmiştir. Bir Tözdür ki, ona bireyler ilinekleri olarak bağlıdırlar.

Etik varoluş Tinin sonluluk evresinin tamamlanışı, ve üzerine saltık Tinin, bilgi, inanç ve güzellik Tininin dayanacağı temeldir. Buna göre Din de saltık Tin alanının bir belirlenimi olarak İstenç alanının çözümlemesinde kapsanmaz. Tüze Felsefesi etiği bir karşılaştırmalı, göreli etik tarzında değil, ama İstencin alabileceği en yüksek ve en son biçimlerin bir dizgesi olarak çözümler. Özsel nokta tiğin tarihsel evrimini olmaktan çok etiğin enson örgütlenişini çıkarsamaktır. Başka bir deyişle —

Hegel'in nesnel Tin dizgesinde Törellik alanı soyut Hak ve Ahlak alanlarını kapsar, onların somutlaşmalarıdır. Hegel nesnel Tini "Tine tüm haklarını veren modern dünya" düzleminde çözümlemektedir ve bunun imlemi anlamı dizgenin tüm kavramlarının tam içerikleri ile alındıklarıdır. Hak, Ahlak ve Törellik, her biri kavrama tam hakkını veren modern dünyanın belirlenimi içinde düşünülmelidir. Mülkiyet Hakkı olarak soyut Hak İstencin tarihsel olarak sonlu bir biçimine değil ama modern dönemin evrensel özgürlüğün bilinci içindeki Tinin İstencine aittir. Osmanlı kulunun hiçbir mülkiyeti yoktu, çünkü İstenci yoktu. Tüm ülke Padişahın mülkü idi. Benzer olarak, Ahlak kavramı tam gerçekliğine tarihte ancak evrensel özgür İstencin doğuşu ile erişebilecek bir kavramdır — ve kölenin, serfin, kulun İstenci en azından gerçek değildir, üzerinde başka bir istence boyun eğme kipindedir. Moral gelişim Duyunç Özgürlüğünü kabul eden Yurttaş Toplumunda olanaklıdır.

Tüze Felsefesi modern Tinin çözümlemesidir.


Gelenek ve Boşinanç Din ve Laiklik

Gelenek dinsel bir kategori değildir.
Gelenek değişmemenin, dolayısıyla gelişmemenin güvencesidir. Yine, Gelenek duyunçsuzdur çünkü sorgulamanın üzerindedir.

Gelenek 'değer' olarak görülür, ama sorgulanmadığı için ve sorgulanmadığı sürece. Sorgulanması değersizleşmesidir.

Gerçekte Gelenek Tini belirli değişmez tarihsel-kültürel şekillenmeleri içinde tutar, insanın saltık hakkı olan, onu insan yapan Özgürlüğünü ve İstencini tanımaz, onun bireyselliğini yadsır, onun yalnızca ve yalnızca gelişmek için varolan gizilliğini, yetilerini yeteneklerini sorgulanmayan usdışı biçimler altında tutuklar. Gelenek ne kadar köklüyse, savunulması o kadar güçlü ve böylece değişime ve gelişime direnci o kadar dikkafalıdır. Ama bu dikkafalılığında Gelenek gerçekte gerçek insan karakterinin oluşumunun önünde engeldir. Erdem bilgi üzerine dayalı karakter ideali iken, gelenek sorgulanmayan, dokunulmayan, zemini bilinmeyen boş bir davranış kuralının anlamsızca yinelenmesidir. Gelenek yalnızca 'geldiği' için, sorgulanmadığı için gelenektir. Geleneğin usdışı olması bir raslantı değildir: Usdışı kendini sorgulanmaktan ancak gelenek biçimi altında koruyabilir. Gelenek Din ile ilgisizdir, ve gene de giderek kutsal ve dinsel bir hava bile taşır.

Gelenek aptallaştırıcıdır ve sorgulanmayı yasaklaması bireysel bilincin kuramsal, etik ve estetik büyümesini ve gelişmesini engeller. Eğitimsiz gelenek tini homo sapiensin ancak ve ancak işinin — kendini gerçek kendisi yapma sürecinin — başlarında olduğuna tanıklık eden bir gerilik tinidir. Bu biçimiyle gelenek öğesi politik bilinçte de benzer moral ve entellektüel yıkımlara yol açar, çünkü sorgulanamaz inaklar içinde düşünmeye zorlanan anlak bu kategorilerin sınırlı alanının ötesine geçemez, onların izin verdiği düzlemde kısırlaşır, yalnızca kendini yineler ve ikiyüzlü olmaya zorlanır. Bu düzeye dek İdeoloji Dine değil ama geleneksel bilince akrabadır, çünkü inanç içerdiği pozitif boşinanç ile karşıtlık içinde en sonunda Gerçeklik ile, Us ile uyum içinde olma eğilimindeyken, ideolojinin ve geleneğin Usu yoktur.

Dinsel İnanç dinsel öğretilerin kapsadığı pozitif öğelerden ve boşinançlardan özgürdür.
Etik alanının bütününde — Ailede, Yurttaş Toplumunda ve Devlette — pozitf Dinin belirleyici olmaya son vermesi Laikliktir. O zaman genel olarak etik normlar üzerinde hiçbir kutsallık yetkesi kalmaz ve ussal yenileşmelere dirençsiz bir akıcılık ve plastiklik kazanırlar. Modern Tin Duyuncunda ve İstencinde saltık olarak özgürdür, kendi ilişkiler dizgesini pozitif dinsel yetke altında değil, ama kendi Duyuncu ve istenci ile belirler. İnsan özgürlüğünün bilincini kazanır kazanmaz ilişkilerini düzenlemede bundan böyle boşinancın olduğu gibi dinsel inancın da yeri kalmaz. Ancak o zaman gerçekte onu ahlaksız kılan ahlaksal bağımlılıktan özgürleşir ve kendi Duyuncunu tanıyarak, onu eğiterek ve geliştirerek moral olarak büyümeye başlar.

Laiklik Dinin bir dinadamları sınıfının özencinden özgürleşmesi olduğu ölçüde İnancın bireyin Duyunç özgürlüğü ile uzlaşmasının ve böylece özgür, gerçek İnancın zeminidir.

Klasik Yunan Tini de etik normlarını tanrıların ya da rahiplerin yetkelerden türetmiyordu. O kültürde bireysellik hiçbir zaman kutsallık ileri süren insan özencinin denetimi altında olmadı. Ve o kültürde Felsefenin, Bilimlerin, Erdemin ve Güzel Sanatların başka hiçbir kültürde yer almayan gelişimi Tarihin o döneminde başka hiçbir kültürde bulunmayan bu Özgürlük zemininde olanaklı oldu. Başka yerlerde Rahipler herşeyi biliyorlardı. Helenik Tinin Rahipleri yoktu.

Ama Helenik Tin etik normlarının kökeninin kendi özgür ussal İstenci ve Duyuncu olduğunun bilincinde değildi. Onların kökenlerini bilmiyordu. Sorgulamaya başlaması — Sofistler ve Sokrates — o alışkanlık etiğinin sonu oldu, Mitoloji ve onunla uyum içinde olan Köleliğin sonunun başlangıcına, ama yalnızca başlangıcına ulaşıldı. Ancak modern özgürlük Tini etik yapısını bütünüyle kendisi belirleme hakkının bilincine ulaşmıştır ve bütün bir Dünya Tininin saltık modelidir.

Avrupa'da Katolik Kilisenin Tanrı adına insan Duyuncunu köleleştiren dünyasal yetkesinden kurtuluş bir şiddet, yıkım ve savaşlar süreci yoluyla oldu. İslam tanrısal yetke ile donatılı bir dinadamları sınıfına izin vermediği ölçüde Protestanlık gibi Laikliği kendi içinde kapsar. Doğuşuna eşlik eden gelişiminin başdöndürücü hızı ve görkemi özsel olarak daha başından Duyunç Özgürlüğünü tanımasına bağlıdır. İslamın İnancın özü ile ilgisiz olarak kapsadığı pozitif dışsal yönergeler temelinde Dinin politik sürece sokulması ve kötüye kullanılması yaygın kitlesel erdemsizliğe, eğitimsizliğe ve bu zeminde beslenen boşinançlara bağlıdır.


Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 145

§ 145

Etik alanının İdeanın bu belirlenimlerinin [= yasalar ve düzenlemeler] dizgesi olması onun ussallığını oluşturur. Bu yolda etk yaşam dünyyası Özgürlük dünyasıdır ya da nesnel olan olarak kendinde ve kendi için varolan İstençtir, bir zorunluk dairesidir; bunun kıpıları bireylerin yaşamlarını yöneten etik güçlerdir ki, ilinekleri olarak bireylerde temsillerini, görüngüsel şekil ve edimselliklerini bulurlar.
Daß das Sittliche das System dieser Bestimmungen der Idee ist, macht die Vernünfligkeit desselben aus. Es ist auf diese Weise die Freiheit oder der an und für sich seiende Wille als das Objektive, Kreis der Notwendigkeit, dessen Momente die sittlichen Mächte sind, welche das Leben der Individuen regieren und in diesen als ihren Akzidenzen ihre Vorstellung, erscheinende Gestalt und Wirklichkeit haben.

Alışkanlık — İkinci Bir Doğa
"Alışkanlık" etik yaşamı bireyin ikinci bir doğası yapan belirlenimdir. Buna göre çocukluktaki eğitim ve terbiye özseldir, çünkü etik kimlik o çağda kazanılır, doğal eğilimler ancak erken bir yaşta kültürel biçimler altına alınabilirler. Kişiliğin çocukluk döneminde kazanılmasının anlamı bireylerin genellikle o belirlenimleri kazandıktan sonra daha öte büyümemeleridir. Sorun etik normların insanın tanrısal doğasına, bilgi, özgürlük ve güzellik değerlerine ne denli uygun oldukları ve değişime izin verip vermedikleridir.

Özgür gerçek Etik bir alışkanlık olduğu denli de plastik, akışkan, gelişen bir tinsellik olmalıdır, çünkü erekseldir ve insan karakterinin ideal biçimlere doğru evrimlenmesine izin vermelidir.Modern Birey kimliğini olumsallığın eline bırakmamalı, karakterindeki usdışı yanın bilincini kazanmalı, özsel belirlenimini, gerçek insan doğasını bilmelidir. Bireysel Özgürlük bilincinin doğuşu Özgürlüğün dolaysızca edimselleşmesi değildir ve yalnızca ilkenin eksiksiz açınımına götürecek bir sürecin başladığını anlatır. Bu ilkenin kendisi, salt Özgürlük olduğu için, etiğin insan üstünlüğüne, eşsizliğine, Erdeme doğru gelişime engel olacak bir gelenek pıhtılaşmasına izin vermez. Modern Tin — yenilikçiliği saltıklaştıran modernist sapmadan ayrı olarak — salt ilkesinin, Özgürlük Kavramının mantığı gereği kendini sürekli olarak yenileştirme eğilimindedir. Çünkü, "İnsan alışkanlık tarafından [= gelenek tarafından] öldürülür, daha açık olarak, eğer yaşamla tam bir uzlaşmaya girerse tinsel olarak ve bedensel olarak körelir, öznel bilinç ve tinsel etkinlik arasındaki karşıtlık yiter, çünkü insan ancak hedefine erişmediği ve kendini onunla ilişki içinde üretken ve geçerli yapmayı istediği sürece etkindir. Bu tamamlandığında, etkinlik ve dirimsellik yiter, ve o zaman ortaya çıkan ilgisizlik tinsel ya da bedensel ölümdür" (Tüze Felsefesi, § 151, Ek).




Bireyler biçimlerini kültürlerin yüzyıllar, binyıllar boyunca işleyip geliştirdikleri bu etik normlardan ödünç alırlar. Kendileri, karakterleri, kişilikleri olarak bildikleri şey dışsal, tarihsel kökenlidir ve etik tinsel tözün her bir bireyde aldığı ilineksel şekildir. İnsan doğasının Ereğine doğru gelişmek için yaratılmış olması ölçüsünde, Tarihin birincil dönüm noktası bireysel İstencin gelişimini sınırlayan dışsal yetkenin saltık olarak kalkması, bireyin hiçbir koşul olmaksızın birey olarak tanınması ve sayılmasıdır. Bu özgür koşul Doğuda hiçbir zaman olmadı. Bu yüzden Doğu ancak despotizmin izin verdiği düzeye dek gelişti. Ve bugün de öyledir. Doğuda bireysel özgürlük hiçbir zaman bireylerin bilincine ulaşamadı. Bugün de öyledir. Bireyin insanlığın bütün bir varoluş sürecinde ilk kez özgürce kendi Usu ve kendi Duyuncu ile başbaşa kalabildiği yer İyonya kıyılarıdır, ve zaman İÖ 5'inci yüzyıldır. Dışlarında ve üstlerinde hiçbir yetke tanımadan ve yalnızca ve yalnızca Usun yetkesini, kendi en öz yetkelerini tanıyarak düşünen ve davrananlar ilkin ön-Sokratikler oldular. Helenik Tin yalnızca yetkeye güdümlü olmayı, yalnızca boyuneğmeyi bilen bir kültür geliştirmiş olan Doğunun binlerce yıllık birikimini üstlendi ve bin yıllarca yalnızca kendini yinelemiş olan ve bin yıllarca daha yalnızca kendini yineleyecek olan Doğuyu olduğu yerde bırakarak Tinin neye yetenekli olduğunu gösterdi. Bütün bir Bilimler kütlesi, bütün bir Felsefe, ideal biçimlere yükselen Güzel Sanatlar, özgür ve erdemli yurttaşlarının bir başka sanat yapıtı olan Demokrasi en gerçek, arı ve güzel biçimlerini ilk kez o tinde kazandı. Helenik Tinin daha öte gelişim için yalnızca ilkelerden daha çoğunu üretmesine karşın, Helenik uygarlık Tinin eksiksiz gelişimine izin vermeyecek bir Kölelik kurumu ve Mitoloji ile lekeliydi. Dünya-Tininin daha ileri açınımı Hıristiyanlığın köleliği ve İslamın putperestliği ortadan kaldırmasıyla sürdü.

Helen (neo-Klasik; Antonio Canova)
Modern Tin bireysel Özgürlüğü, Duyunç ve İstenç Özgürlüğünü bilen tindir. Onda bireysel gelişmenin önü saltık olarak açıktır ve buna göre şimdi süreç kendinde evrensel olan, yalnızca bir azınlığa ait olmayan bu olanağı, bu ilkeyi realitede de edimselleştirme sürecidir. Tüm insanlar Tanrı önünde eşittir. Tüm insanlar Gerçeklik ve Us önünde eşittir. Modern dünyanın kendi duyunçsuzluğu ile geleneğin dünyasını acımasızca ezmekte olmasına karşın, Doğunun ve özgürlüğe en az eşit ölçüde yabancı olan başka yetkeci kültürlerin özsel sorunları geleneksel yapıları tarafından tutsak edilmeyi sürdürmekte olmalarıdır. Buralarda Etik yaşamın kendisi bir oluş sürecindedir. Aile yapıları, toplumsal yapılar ve Devletlerin kendileri kendi içlerine çökerek, devrilerek, ölerek ve yeniden doğarak Doğunun ilerlemeyen yazgısını yinelemeyi sürdürmektedir.

Özgür olmayan Özgürlüğü bilmez. Özgürlük bilincinden yoksun olan Doğu Tini salt özgür olmanın ne demek olduğunu bilmediği için kendi sorumluluğunu da üstlenmez ve sefilliğinin nedenini Efendisi olarak tanıdığı modern Tinde görür. Modern Tin gerçekten de henüz soyut Hak aşamasının ötesinde kaygı duymaktan, Mülkiyet İstencinin birincilliğini kırmış olmaktan uzaktır. İnsanın insana hizmet etmesi, uşaklık etmesi, kölelik etmesi sözde 'özgür' biçimler altında, ama gerçekte yaşım zorunlukları zemininde sürmektedir. Modern Tin henüz ahlaksal ve etik varoluşunda yoksuldur. Küçük bir azınlık içeride ve dışarıda dünyanın geri kalanının ezmeyi, sömürmeyi, yoketmeyi sürdürmektedir Ve gene de, ne yerde ne de gökte Özgürlük bilincini yenecek, Duyuncun olgunlaşmasını önleyecek hiçbir güç yoktur. Bu Kavramlar, insan doğasının özsel belirlenimleri olarak, insanın insan için şu ya da bu biçimde hizmet, uşaklık, kölelik yapmasını saltık olarak yadsırlar.


Modern Türk Tini

Modern Türk tini ulus tinidir, etnik tin değil. Ulus kendini tekerkliğe karşı belirler.

Modern Türk Tini eksiksiz Özgürlük Tinidir ve böylece sonlu tikelliklerin üstünde ve ötesinde gelişime, ussal değişime saltık olarak açıktır.

Sarsılmaz bir İstenç ve Duyunç Özgürlüğü ilkesi temelinde, modern Türk Tini bir imparatorluk tini olan Osmanlı Tininden bütünüyle başka bir etik yapıyı hedefler. Bu Tin insan Karakterini ve Erdemini yükseltmek için, boşinançlara bağlı gelenekleri içinde köleleşmiş milyonları özgürlüğün Onuru ve Değeri ile yeniden diriltmek için, bireyin düşünsel, etik ve estetik gelişiminde gereksindiği tutkuyu ilk kez tutuşturmak için engel tanımayan çelikten bir İstençtir.

Özgürlük Tini evrenseldir, etnik tikelliğin üstünde ve ötesinde durur, ve İstencinde özbilinçli, duyunçlu ve ussaldır.

Modern Türk Tini Atatürk'ün Çağdaş Uygarlık dediği Özgürlük tini ile uyum içinde şekillenmekte olan Erdem ve Bilgi tinidir.

Evrenseldir. Özgürlük tini göreli, kültürel, giderek tarihsel de değildir. Bir İstenç sonsuzluğudur ki, karakteri erdeme doğru yeniden şekillendirmek, etik insan kimliğini yaratmak için biricik zemindir.

Modern Türk Tini geleneksel, yerel, özgürlüksüz köylü tininin içinden doğmadı. Tam tersine, çoktandır modernleşme çabalarına girmiş olan Osmanlı tininden doğdu ve Dünya Tinin eriştiği en yüksek Kavramın, Özgürlük İstencinin bilincine sarılarak Cumhuriyeti kurdu. Kültürel bütünlerin ussal-dizgesel yapılar olması ölçüsünde, yeni bir tin kendini tüm bileşenlerinde uyumlu olmak üzere baştan sona yeniden belirler. Osmanlı tini modern Türk tini için öncüldür: Bütünüyle yitmemiştir ve Cumhuriyet Tininde olumsuz bir moment olarak varlığını sürdürür.

Osmanlı İmparatorluğu bütün bir evrnsel dünya tarihinde kendini Cumhuriyete dönüştüren biricik İmparatorluktur. Cumhuriyetin görevi İmparatorluğun "milletlerini" ulus yapmak, istençsiz bir halk kitlesini Yurttaş Toplumuna yükseltmekti. Egemenlik saltık olarak Ulusundur.

Cumhuriyet yeni bir başlangıçtır. Şu ya da bu bileşenini (yönetim, türe, eğitim, inanç biçimi, gelenekler vb.) eski tinden ödünç alamaz. Tümünü evrensel Usun kaynaklarından yaratmak zorundadır.

Gelenek tini ne Osmanlı tinidir, ne de özgür ve erdemli Türk tini. Bu kendi arabeski ile, davul zurna kültürü ile, takunya ve turbanı ile ulussuz, gelişmesiz, tutucu bir köylü tinidir ki, önündeki biricik yol özünde ve biçiminde, özgürlüğünde ve vakarında Çağdaş Uygarlık düzeyine yükselmek, devimsiz, değişimsiz yüzyılların uyuşukluğundan sıyrılarak tarih olmak, uygar, özgür, erdemli insanlık ile bütünleşmektir.


Etik ve Değişim

Etik normlar ya da töreler saltık değildir, çünkü belirlidirler, ve belirlilik başka türlü belirlenebilmeyi, göreliliği, sonluluğu imler. Buna göre etik yaşam çeşitli uluslar arasında türlülük gösterebildiği gibi kendi içinde de değişime ve gelişime açıktır. Binlerce yıldır eskimeden sürmüş, değişime karşı kendini dünyadan yalıtma pahasına direnmiş olan Çin ve Hint geleneksel yapıları bile sonunda daha iyi, daha üstün, daha özgür olan karşısında yenik düşmüşler, onlara dışsal olarak öykünmeye başlamış, kendilerini birer kültür olarak çözündürecek ve dönüştürecek ve bambaşka kimlikler içinde yeniden üretecek olan Dünya-Tarihine katılmışlardır.

Etik normlar evrenseldir; öznel özenç biçimleri değil, bir kültürün ulaştığı göreli olarak ussal yapılardır. Birey onlarda kendi istencinin anlatımını, kendi özsel belirlenimini, Benliğini bulur. Ve gerçekten de onlarda yalnızca kendini bulur, çünkü etik özbilinci daha çocukluğundan başlayarak onların bilgisi tarafından şekillendirilmiş, bu belirlenimler onun ikinci bir doğası olmuşlardır. Normal olarak onları sorgulamaz ve nereden geldiklerini bilmez. Kendi tininde o belirlenimleri edimselleştirir, Aile yaşamında, toplumsal yaşamda ve politik yaşamda onları yaşar. Ama "sorgulanmayan yaşam yaşamaya değmez" sözleri tam olarak bu bağlamda söylenmiştir. Etiğin sorgulanma saati onu ölüm saatidir.

 

Eksiksiz Etik yaşam insan ilişkisinin gerçek biçimleri içinde varolduğu, insanların birbirlerine karşı şu ya da bu olumsal, tarihsel-kültürel kimliklerde değil, ama gerçekten özgür ve gizillikleri edimsellikleri ile bir olan bireyler olarak çıktıkları varoluştur. Ama bu o denli de etiğin kendisini bir kıpıya, olumsuz bir varoluşa indirgemiş kültür-ötesi durumdur. Reel etik bir belirlenimler, bir sınırlar, bir sonluluklar alanıdır. Etik yaşamda insan genelde insan olarak, soyut insan olarak değil, ama belirli somut karakter ve kişilik olarak bulunur. Etik yaşamda insanlar birbirleri ile ilişkilerinde aile üyeleri, sınıfların üyeleri ve Devletlerin üyeleri olarak davranırlar. Daha doğrusu, onlar aracılığıyla biraraya gelen ve ilişkiye giren şey bu tözsel belirliliklerdir. Modern Toplumda gelenekler akışkan kültürün dinamizmi ile, bireysel özgürlük ile çelişmedikleri düzeye dek varlıklarını zararsızca sürdürürler.

Ysveç Lutheran Kilisesi; Yeti?kin Kyzlar Kiliseye kabul ediliyor
İsveç, Lutheran Kilise; vaftiz edilmiş genç kızlar Kiliseye tam üyeliğe kabul ediliyor.

Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 142

§ 142

Etik Özgürlük İdeasıdır — yaşayan İyi olarak, ki özbilinçte bilgisini, istencini, ve onun eylemi yoluyla edimselliğini bulur, tıpkı özbilincin etik varlıkta kendinde ve kendi için varolan temelini ve devinen ereğini bulması gibi: Etik varrolan dünyaya ve özbilincin doğasına gelişmiş Özgürlük Kavramıdır.
Die Sittlichkeit ist die Idee der Freiheit, als das lebendige Gute, das in dem Selbstbewußtsein sein Wissen, Wollen und durch dessen Handeln seine Wirklichkeit, so wie dieses an dem sittlichen Sein seine an und für sich seiende Grundlage und bewegenden Zweck hat, — der zur vorhandenen Welt und zur Natur des Selbstbewußtseins gewordene Begriff der Freiheit.

Ödevler Dizgesi Olarak Etik
Etik normlara (yasalar, töreler, yönergeler, kurallar vb.) bireyler için bağlayıcı Ödevlerdir. Etik yaşam alanında Ödev öznel Ahlak alanının belirlenimsiz, içeriksiz Ödevi — Kant'ın 'kategorik imperatif' dediği şey — olmaya son verir, ve ilk kez burada somut etik normlar olarak içerik ve geçerlik kazanır. Etik norm evrensel İstenç kipi olarak bireysel istencin Tözü ve Özü olan Ödevdir. Yerine getirilmesi, uyulması zorunludur, çünkü ussal, evrensel İstençtir, özsel olarak her bireyin kendi istencinin bir anlatımıdır ve böylece belirli Özgürlükten başka birşey değildir. Ödev ancak dürtü ve eğilimlere karşı, kendini özenç yoluyla belirleyen Ahlakın (Duyuncun) istemlerine karşı kısıtlayıcıdır. Bu özenç kendini Devletin üzerine yükseltme, Devleti devirme deliliğine dek vardırabilir. Parthenon
Ödev ve Devlet
Parthenon

Genel olarak, bireyin Duyuncunu Devletin İstenci üzerine yükseltme hakkı yoktur. Bu yapıldığında, o bilinçte Devlet doğrudan doğruya Devlet olarak sona erer, çünkü Devletin varoluşunu bulduğu biricik yer o bireysel bilinçler ve istençler alanıdır. Buradaki kavramsal zorunluğu anlamada sıkıntıya düşen düşüncesiz bilinç öznel Duyuncu, başıboş Özenci Yasanın üzerine koyma istencinin yadsınmasında Devletin yüceltildiği gibi anlamsız çıkarsamalara yönelir. Bu bakış açısı kendine düşünmeyi ve gerçekliği yadsıyan, özgürlüğün gizemini anlamayan özgürlük korkusudur. Duyunç Yasada (ve Devlette) içerilir, öyle ki Duyuncun onaylamadığı Yasa bir Yasa olarak hakkını ve gücünü yitirir. Devlet varsa, Duyuncun onayı yoluyla vardır. Devletin hakkı öznel özencin, tikel duyuncun onun önünde kendini bir yana bırakması gerektiğidir. Eğer Devletin kendisi Duyuncu, Türeyi, Hakkı tanımayan bir Devlet ise (örneğin Batista Kübası ve Castro Kübası, Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği vb.), o zaman kendinde daha şimdiden bir Devlet olarak sona ermiştir, üstelik yerine gelecek olan, o ulusal Tinin özünlü geriliğinden ötürü, hiçbir biçimde daha iyisi olmayacak olsa bile. Devlet kurabilen her ulus ancak ve ancak hak ettiği nitelikte Devleti kurabilir, daha iyisini değil. Devletinin türesizliği, yasasızlığı, haksızlığı gerçekte yalnızca o tinin türesizliğini, yasasızlığını, haksızlığını anlatır.

Ödev ve Özgürlük
Ödevin özgürlük ile bağdaşmadığını, özgürlüğü kısıtladığını düşünmek Özgürlüğün belirlenimsizlik olduğunu, ya da belki de içgüdüler, tutkular, hevesler vb. tarafından belirlenmek olduğunu düşünmektir. O zaman, bu içgüdüsel bilinç için, bu özencin hakkı için Ödev gerçekten de tiranlıktır. Ve öyle kalabilir ve kalmalıdır. Bu genel olarak modern Liberalizmin toplumsal yükümlülük karşısındaki bireyci başkaldırma tutumudur.

Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 149

§ 149

Bağlayıcı ödev ancak belirsiz öznelliğe ve soyut özgürlüğe karşı, ve doğal istencin ya da kendi belirsiz İyisini özenci yoluyla belirleyen ahlaksal istencin dürtülerine karşı kısıtlayıcı birşey olarak görünebilir. Ama birey ödevde dahaçok özgürleşmesini bulur: Bir yandan salt doğal dürtüleri üzerine bağımlılıktan ve neyin olması gerektiği ve neyin olabileceği üzerine ahlaksal derin düşüncelerde öznel bir tikellik olarak kaçınamayacağı çöküntüden özgürleşmesini, öte yandan eylemin belirli-varlığına ve nesnel belirliliğine ulaşamayan ve edimsellikten yoksun birşey olarak kendi içinde kalan belirsiz öznellikten özgürleşmesini. Ödevde birey tözsel özgürlüğünü kazanır.

Ek. Ödev yalnızca öznelliğin özencini sınırlar ve yalnızca öznelliğe sarılan soyut İyinin yoluna çıkar. İnsanlar özgür olmayı istiyoruz dediklerinde, bu ilkin salt soyut olarak özgür olmak istiyoruz demektir, ve Devletteki her bir belirlenim ve örgüt bu özgürlük için bir sınırlama olarak geçerlidir. Ödev bu düzeye dek özgürlüğün değil ama yalnızca ödev soyutlamasının, e.d. özgürlük yoksunluğunun sınırlanışıdır: Ödev öze erişmek, olumlu özgürlüğü kazanmaktır.

Als Beschränkung kann die bindende Pflicht nur gegen die unbestimmte Subjektivität oder abstrakte Freiheit und gegen die Triebe des natürlichen oder des sein unbestimmtes Gute aus seiner Willkür bestimmenden moralischen Willens erscheinen. Das Individuum hat aber in der Pflicht vielmehr seine Befreiung, teils von der Abhängigkeit, in der es in dem bloßen Naturtriebe steht, sowie von der Gedrücktheit, in der es als subjektive Besonderheit in den moralischen Reflexionen des Sollens und Mögens ist, teils von der unbestimmten Subjektivität, die nicht zum Dasein und der objektiven Bestimmtheit des Handelns kommt und in sich und als eine Unwirklichkeit bleibt. In der Pflicht befreit das Individuum sich zur substantiellen Freiheit.

Zusatz. Die Pflicht beschränkt nur die Willkür der Subjektivität und stößt nur gegen das abstrakte Gute an, welches die Subjektivität festhält. Wenn die Menschen sagen, wir wollen frei sein, so heißt das zunächst nur, wir wollen abstrakt frei sein, und jede Bestimmung und Gliederung im Staate gilt für eine Beschränkung dieser Freiheit. Die Pflicht ist insofern nicht Beschränkung der Freiheit, sondern nur der Abstraktion derselben, das heißt der Unfreiheit: sie ist das Gelangen zum Wesen, das Gewinnen der affirmativen Freiheit.


Erdem
Güzel bir Türk kyzy

Erdem törel belirsizliğin çaresidir.

Erdem etik karakter idealidir: Türelilik, yüreklilik, ılımlılık ve bilgelikte insanın özsel gizilliğini geliştirmiş olması, ve bunun verdiği gerçek, sınırsız, sonsuz üstünlük ve eşsizlik duygusudur. Erdem bu ideal doyum durumu olarak mutluluk ile bağlanır. Bu düzeye dek, Erdem bütün bir insan varoluşunun anlam ve değerinin tözüdür.

Erdem ancak özgür bireyin karakteri olabilir, çünkü İstenci ve Duyuncu kendisine ait olmayan birey ne yürekli, ne türeli, ne ılımlı, ne de bilge olabilir. Bu düzeye dek Erdem Özgürlüğü tanımayan kültürlerde boş bir sözden daha çoğu değildir. Sparta'da bile Likurgus'un belirlediği ve özsel insan doğası ile bağdaşmayan bir kimliğe bürünmeye zorlanmış yurttaşlar üzerlerindeki baskı kalkar kalkmaz Erdemlerinin bir hiç olduğunu, gerçek karakterlerinin kendinde tam bir Erdemsizlik olduğunu göstermede gecikmediler. Buna karşı Atina tininin özgür güzelliği kent büyüklüğünü, görkemini, gücünü yitirdikten sonra da sürdü, çünkü Atina yurttaşlarında Erdem gerçek bir duygusal eğilim olarak, kişiliğin özü olarak kökleşmişti, salt görünüşte değil ama yüreklerdeydi.


Erdemsiz insan Erdemi bilmeyen insandır.

Erdemin bilgi ile bir olması yeterli değildir. Erdem türe ve yüreklilik ve ılımlılık ile de birdir. Aristoteles Sokrates'i Erdemi yalnızca "ruhun düşünen yanı (logos)" ile ilişkilendirmekle ve "duygusal yanı" (ethos, eğilim ve alışkanlık) gözden kaçırmakla eleştirir. Aslında eğilim ve alışkanlığın düşünce ile, duyunç ile çatıştığı düzeye dek Erdemi insanda doğal olana bağlamak geçersiz görünür. Ama Erdemin insana onun karakteri olarak, ondaki özsel etik öğe olarak yerleşmesi Erdemin ancak ikinci bir doğa yapılmasıyla, eğitim sürecinde duygu ve eğilim ve alışkanlık düzeyinde kökleşmesiyle olanaklıdır. Erdem onu kazanmada geç kalanlar için kazanılması olanaksız ya da en azından daha şimdiden katılaşmış bir karakterin üzerine yeniden işlenmesi güç olan bir niteliktir, ve ailenin, öğretmenin, genel olarak bireyi kuşatan toplumun karakterine bağlıdır. Erdem öğretilebilir ve öğrenilebilirdir, ama öğrenme yeteneği, değişme yeteneği etkin olduğu ve Erdem öğretmenleri bulunduğu sürece.


Erdem doğuştan gelen bir nitelik değil, ama kazanılan, öğrenilen etik karakterdir. İnsan doğuştan yalnızca bir yeti ile, dürüstlük, yüreklilik, ölçülülük vb. için yalnızca gizillikler ile donatılıdır ve bireyler yalnızca ve yalnızca bu doğuştan yetilere iyelikte eşittirler. Bu yetilerin belirli karakter özellikleri olarak şekil kazanması eğitimin işidir. Erdemin öğretilebilirliği ya da kazanılan bir bilgi olması da tıpkı İyinin soyut İyi olarak insan doğasında yalnızca doğuştan bir yeti olması ve ancak yaşantılar, deneyimler yoluyla belirli İyiler olarak varoluş kazanması gibi bir süreci imler. Ve bu bilginin, bireyi erdemli kılacak olan kavramların üretimi insanın uygarlaşma sürecinde önemli bir birikimi öngerektirir. Bu yüzden Erdem uygarlığın gelişiminin ancak belirli bir aşamasında doğar. Mısır'da, Mezopotamya'da, Persler ve Medler arasında bireyselliğin geliştiğini, bireylerin özgürlüklerinin bilincinde olduklarını görmeyiz. Doğunun gelenek tini bireye özgür olma, kendi istenç ve duyuncuna iye olma hakkını tanımadığı düzeye dek kaçınılmaz olarak bireyselliği yok eden bir erdemsizlik tinidir. Erdem ancak özgürlük içinde gelişir. Modern kültür alanlarında bireysel gelişimin sınırlandırıldığı, durdurulduğu ve giderek baskılandığı düzeye dek yine aynı erdemsizlik egemendir.

 


Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 150

§ 150

Etik öğe genel olarak doğa tarafından belirlenen bireysel karakterde yansıdığı düzeye dek Erdemdir ki, bireyin ait olduğu ilişkiler alanının ödevlerine yalın uyumundan başka hiçbirşeyi göstermediği ölçüde, Dürüstlüktür.
Das Sittliche, insofern es sich an dem individuellen durch die Natur bestimmten Charakter als solchem reflektiert, ist die Tugend, die, insofern sie nichts zeigt als die einfache Angemessenheit des Individuums an die Pflichten der Verhältnisse, denen es angehört, Rechtschaffenheit ist.

Etik bir toplulukta bireyin ödevleri onun bir aile üyesi olarak, bir emekçi olarak, bir yurttaş olarak katıldığı ilişkiler alanı tarafından belirlenir. Ama Duyunç (ahlaksal iç özgürlük alanı) kendini bu ilişkiler düzleminin de yargıcı olarak görebilir ve kendi öznelliği içinde daha yüksek istemlerde bulunabilir. Yanlış olanı görmek kolaydır, çünkü doğal bilinç için kendi sonlu tasarımı ile bağdaşmayan herşey dolaysızca yanlıştır. Ve oluş süreci içindeki etik durumda Duyuncun doyum bulamaması bir yandan haklı ve doğru iken, öte yandan aynı duyunç neyin doğru ve iyi olduğunu saptamada henüz olgunlaşmamış olan kendi kültürünün yazgısını paylaşır. Erdem bu etik belirlenimsizlik ortamında, henüz etik belirlenimleri yerleşmemiş eğitimsiz kültürlerde vurgulu olarak ortaya çıkar. Klasik Yunan Tininde Erdeminin öylesine önemli olması ve giderek yurttaşlığın zorunlu bir bileşeni olarak görülmesi Mitolojik tanrıların moral karakterden yoksun olmalarına bağlıdır. Dinsel moral yetkenin yokluğunda birey dürüstlüğü, ödevi, yükümlülüğü, onur ve değeri ancak kendi bireysel moral çabalarıyla üretebilirdi.

Schiller

 

 

 

 

Daha insansal iken Tanrılar,
Daha tanrısaldı İnsanlar.
Da die Götter menschlicher noch waren,
Waren Menschen göttlicher.

Roman: Etik ve Ahlak
Etik yaşam alışkısal davranış alanıdır, Eylem alanı değil. Eylem tiği çiğner.

Eylem kendi İyiliğinin ve Doğruluğunun saltık güveni içinde, tinsel-törel dünyada bir değişimi amaçlar ve buna göre dingin, sağlam etik dizgesi ile uyumsuzluğu, giderek bir çatışmayı anlatır. Eylem güdüsünü Duyuncun Özgürlüğünden, etik normlar dışında ve onlara aykırı davranma Özencinden türetir. Buna göre Eylem etik yaşam ile ilişkisinde erdemsizlik olarak, haksızlık olarak, kötülük olarak görünür ve moral niteliğine bakılmaksızın etik normlar tarafından yadsınır.

Bu düzeye dek Eylem alanı erdem, kahramanlık, yüreklilik, türe olarak göründüğü gibi, erdemsizlik, türesizlik, haksızlık ve kötülük olarak da görülebilir. Tiyatro, roman, sinema sanatları özsel olarak Duyunç ve Etik yaşam arasındaki bu çatışmayı konu alır (bkz. Sofokles'in "Antigone"sinden den parça), çünkü özgür bireyin önünde boyun eğmek zorunda olduğu herhangi bir enson Yazgı yoktur ve etik normlara meydan okuma kendinde kahramanlıktır. Yunan sanatı onları ölümlülerin ve tanrıların çocukları olarak betimler.

Roman bu yüzden ancak modern dönemde, erkeklerin ve kadınların Duyunç Özgürlüğünün bilincine ulaştıkları, Bireyler oldukları, Eylemde bulunma yeteneğini taşıyan Öznenin bağımsızlığına yükseldikleri bir zamanda doğabilirdi. Ancak özgür bireylerin Amaçları olabilir, ancak kendi İstençleri olan insanlar Sorumluluk üstlenebilir, İyi ve Kötüyü, Doğru ve Eğriyi özençleri tarafından belirleyebilirler. Bu bireysel özgürlüğe ulaşmamış kültürlerin Romanları değil ama imgesel masalları, mitleri vb. vardır. Kölelerin ve serflerin ve kulların özgürlükten yoksunlukları onların moral kişiler olmalarını, insan karakterinin büyüklüğünü, güzelliğini sergilemelerini önler. Güzel Sanat idealine ancak saltık olarak özgür Duyarlıkta, ancak insanın büyüklüğünü algılayabilen ruhlarda ulaşır. Kahramanın özgürlüğü ancak eşit ölçüde özgür Sanatçının duyarlığında yeniden yaşanabiir ve betimlenebilir.

Etik ile çatışan bütün bir moral eylemler dünyası — cinayet, hırsızlık, aldatma, dolandırıcılık — dingin etiğin anlamsızlaşmış tekdüzeliğini ve ölümcül alışkanlık yapısını kırar ve tıpkı Devletlerin kuruluş dönemlerinde olduğu gibi erdemi, moral yüksekliği, yiğitliği, türesi, güzelliği ile Kahramanın doğmasına götürür. Güzel Sanat ölü realiteyi bir yana bırakır, dirimli idealiteyi biçimlendirir.


SofoklesAudrey HepburnDostoyevski

SchillerCatherine DeneuveNicole KidmannGoetheHeinrich HeineMarlon Brando
TolstoyHomerosJack London
EuripidesMaupassant
Pu?kinKafka
Hemingway

   
 
 
 
İdea Yayınevi / Hegel’in Nesnel Tin Dizgesi / Aziz Yardımlı / 2014